22 Kasım 2011 Salı

Susturulan Çocuklar


Çevremde sık sık görüyorum susturulan çocukları ve niye susturulduğunu anlamadan bakan gözleri. Nerede mi görüyorum? Ev gezmelerinde, sokakta, markette, dolmuşta, her yerde…Gözünüzde canlandırmaya çalışayım birkaç sahne,size de tanıdık gelecektir. Anne çocuğuyla ev gezmesindedir. Arkadaşlarıyla sohbet halinde olan annenin çocuğu tarafından sık sık sözü kesilmektedir. Çocuk sormaktadır ‘Bu ne?’ ‘Ayşe Teyze’lerin evinde gördüğümüz de bundan değil miydi?’. Doğal olarak meraklı ve heyecanlı olan çocuk ‘Uff hadi oğlum git arkadaşlarınla/oyuncaklarınla oyna’ diyerek susturulur. Çocuk kafasındaki ‘nasıl davranmalıyım’ kutusuna bir madde ekler: soru sormak yanlış! Babasıyla market alışverişinde olan başka bir çocuk, heyecanla etrafında gördüğü nesnelerle ilgi sorular sormaktadır, öyle ya, O’nun için bizim yıllardır gördüğümüz bildiğimiz birçok şey yeni ve merak uyandırıcıdır. Ama aldığı cevapla yeni uyanmaya başlayan merakı birden sekteye uğrar: ‘Sus bakayım, biraz sessiz ol’ . Nasıl davranmalıyım kutusuna bir madde eklenir: merak ettiğin şeyleri sorma! Annesiyle dolmuşta yolculuk yapan çocuk kıpır kıpırdır, hele de yol uzunsa, canı sıkılan çocuk habire bir şeyler söyler, sorar. Aldığı cevap ‘Şişştt sus bakayım, ayıp, burada yüksek sesle konuşulmaz’ ha bir de ‘çimdik’ eşlik edebilir bu azarlanmaya. Kutuya bir madde daha eklenmiştir: Soru sormak, merak etmek ayıptır! Anne ve baba pazar sabahı bir şeyler konuşuyorlardır, yaşı biraz daha büyük olan çocuk ise, fikrini söyler, yorum yapar ya da itiraz eder. Aldığı cevap ‘Burada büyükler konuşuyor, sen karışma’.Kutuya eklenen madde: Büyüklerin sözüne karışılmaz, itiraz edilmez, senin fikirlerin değersiz! Bu örnekler kolayca çoğaltılabilir ama diyaloglar hep benzerdir.
-Bence böyle olsa daha iyi olur…..Anneye itiraz etme.
-Bu ne?Bu ne?.....Git biraz da babana sor.
-Ama ben…Sus
Sonra aradan yıllar geçer hem de yavaş yavaş değil, hızlıca. Bu çocuklar okullu olmuştur. Anne baba gururlu ve mutludur. Biricik çocukları artık eğitim hayatına başlayacaktır. Ve elbette beklenti büyüktür. Girişken, atak, tuttuğunu kopartan, hakkını arayan, başarılı v.s. bir çocuk olmalıdır. Gel gör ki beklenenin aksine derslerde söz almaktan çekinen, arkadaşları arasında hakkını arayamayan, aslında bir sürü fikri olmasına rağmen dile getirmekten utanan bir çocuk vardır ortada. Aile telaşlanır, onların çocuğu nasılda böyle olmuştur. Suç başkalarına atıldıkça atılır. Öğretmen, arkadaşlar, çevre hatta dersler bile suçlu olabilir ama kendileri asla!
Oysa yıllarca ‘nasıl davranmalıyım’ kutusuna doldurulan maddeler şimdi kendisinden beklenenin tam tersidir. Özgüvenin temelleri ailede atılır. Bir çocuğa, ebeveynleri tarafından sorularına cevap verilmesi, fikirlerine saygı duyulması, evde söz hakkı olduğunu bilmesi kadar kendisini değerli hissettirecek, özgüvenine katkı sağlayacak başka bir şey düşünemiyorum. Ancak ev hayatında kendini önemli ve değerli hissedebilen bir çocuk ilerde hem sosyal hayatta hem de eğitim hayatında girişken olabilir. Yıllarca susmanın doğru olduğunu öğrenmiş bir çocuktan birdenbire atak bir çocuk ortaya çıkmasını beklemek ne kadar gerçekçi olabilir ki. Patronuna fikir beyan etmekten ödü patlayan, yeni bir işe girişmekten korkan, evlilik hayatında her şey kötüye gitse bile değiştirecek cesareti olmayan, kendine sunulanları tartışmasız kabul eden bu günün yetişkinleri geçmişin susturulan çocuklarıdır aslında!
Çocuklar doğdukları andan itibaren doğal bir merak içindedirler. Bu merak sayesinde yaşama tutunur ve birçok beceriyi edinirler. Yeni doğmuş bir bebek kendisi için yepyeni olan bir dünyaya uyum sağlamak için ellerini ve ağzını kullanır. Ağzına götürdüğü her şey aslında onun dünyayı tanıma çabasıdır. Dil gelişimi önce beden diliyle kendini gösterir. İşaret ettikleri nesnelerin ismini söylemek, dil gelişimine katkıda bulunurken aynı zamanda öğrenme isteklerini besler. Bazen bu süreç anneler için çok yorucu olabilir. Rüzgar da şu anda tam bu aşamada. Kelime dağarcığı gittikçe genişlerken aynı zamanda birçok şeyi işaret ederek sormaya ve istemeye devam ediyor. Elbette zaman zaman zorlayıcı oluyor ama cevap verdiğimde yüzündeki ifadeyi görmek buna değer diye düşünüyorum. Ve bir sonraki aşamayı heyecanla bekliyorum. Yani soru sorma aşaması. ‘Bu ne?’ ve ‘Neden?’ sorularını bazı çocuklar gün içinde birçok kez tekrarlarlar. Bu aşama bir öncekinden daha yorucu ama keyifli olacaktır ebeveynler için. Bazen aynı şeye onlarca kez cevap vermek gerekebilir. Zaman geçtikçe sorular çok daha komplike olmaya başlar. Dört beş yaşlarındaki bir çocuk bazen bizi zor duruma sokacak sorularla karşımıza çıkabilir. Çevrede olup biten olaylara, doğa olaylarına, gündelik yaşama hatta cinselliğe dair sorularla bizi şaşırtabilirler. Hiç cevap vermemek ya da duymazdan gelmek yerine yaşlarına uygun cevaplar vermek ya da gerçekten bilmiyorsak ‘ben de bunu bilmiyorum ama en kısa zamanda öğrenip sana anlatacağım’ demek daha uygun olacaktır. Tabi sadece soru sorma değil zaman içinde yorum yapma ve fikir yürütme becerileri de oldukça gelişecektir. İşte tam da bu noktada, onlara bizim için değerli olduklarını hissettirebilirsek ne mutlu bize. Tek yapmamız gereken dinlemek, söz hakkı tanımak ve cevap vermek. Tabi ki her çocuğun doğuştan getirdiği belli özellikler var. Ve her çocuk diğerinden farklı. Ama elimizden gelen buysa eğer, geleceğin kendine güvenli çocuklarının yetişmesine katkıda bulunmak için denemeye değmez mi?



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...