19 Şubat 2014 Çarşamba

Çocuk Gelişimi Seminerleri ‘2 Yaş Sendromu’

Çocuk Gelişimi Seminerleri

‘ 2 Yaş Sendromu’

‘2 yaşına doğru çocuğum değişmeye başladı.’
‘Öfke nöbetleriyle nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum.’
‘Bu durum kalıcı mı geçici mi?’
‘Ama her çocuk böyle değil.’
‘Bu durum daha çok sürecek mi?’
‘Acaba çok esnek ya da katı mı davranıyorum?’ diyorsanız, Uzman Psikolog Serra Görgün’ün konuşmacı olduğu seminerde gelin birlikte konuşalım, tartışalım, sorularımıza cevap bulalım.

Yer: Ranat Sanat Akademi
Tarih: 16 Mart 2014, Pazar
13.30-15.30
Ücret: 40 Tl.-Ranat Sanat Merkezi'ne kendisi ya da çocuğu devam edenler için 35Tl.

Kayıt ve Bilgi Almak İçin:
0462 322 36 66-0532 664 03 73 serragorgun@yahoo.com
* Katılım kontenjanla sınırlı olduğu için ön kayıt yaptırmanız gerekmektedir.


Serra Görgün, Uzman Psikolog
1979 Trabzon doğumludur. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü 2003’de bitirdi. Lisans eğitiminin son senesinde İstanbul Tıp Fakültesi’nde ‘Bağımlılık Terapisi’ eğitimi aldı. Aynı sene İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bağımlılık Polikliniği’nde çalışmaya başladı ve iki sene burada Bağımlılık Danışmanlığı yaptı. 2005’den itibaren Karadeniz Teknik Üniversitesi ‘nde öğrencilere ve personele danışmanlık hizmeti vermektedir. Gestalt Terapi ve Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerine katılmış olup danışanlarına bu iki yaklaşımı sentezleyerek destek vermektedir. 2010 yılında K.T.Ü’de Sağlık Psikolojisi Yüksek Lisansı’nı ‘Madde kullanımı ve anne babaya bağlanma biçimleri’ konulu tez çalışmasıyla tamamlamasının yanı sıra 2010-2011 eğitim döneminde K.T.Ü. Hemşirelik Bölümü’nde ders vermiştir. 2011’den itibaren çocuklara yönelik ‘Trabzon Oyun Grubu’ adı altında gelişimi destekleyici anneli oyun grupları düzenlemektedir. Aynı zamanda K.T.Ü. Engelli Öğrenci Birimi'nde görev almakta ve engellilerle ilgili çeşitli pojelerde çalışmaktadır. www.serragorgun.blogspot.com

3 Eylül 2013 Salı

Kreşe Başlamak: Upuzun bir Maratonun ilk Ayağı



Rüzgar haziran ayında üç yaşını doldurdu ve ben bugünlerde kreş arayışındayım. Hem heyecanlı hem de şaşkınım. Çevremdekilerin geçmiş kreş deneyimlerini duyunca şöyle bir kulak kabartırken buluyorum kendimi. O okulda ne olmuş, burada neler yapılmış, öğretmenler nasılmış… Yakınlarımın tecrübelerine önem veriyorum. Ama söz konusu olan çocuğumun ilk okul tecrübesi ise kendi kriterlerimi belirlemem ve ona göre bir yol izlemem gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ebeveynlerin beklenti ve öncelikleri birbirinden oldukça farklı olabiliyor.

Geçen gün bu konuda sohbet ederken, bir arkadaşım onun için en önemli şeyin sınıfların geniş ve ferah olması olduğunu söylerken bir diğeri dini eğitim veren bir okulu tercih edeceğini söyledi. Beklenti yelpazesi o kadar geniş ki, öncelikli olarak sizin bu yelpazenin neresinde olduğunuzu belirlemeniz gerekiyor. Ben kreşleri gezerken nelere dikkat ediyorum? Öncelikli olarak müdürün işinin başında olmasını önemsiyorum. Gezdiğim okullardan birinde müdürün dışarıda olduğunu ve öğretmenlerin bilgisayar başında, çocukların ise kendi kendine oynadığını görünce bu benim için olumsuz bir puan oldu. Müdürün bilgi ve tecrübesi, işine duyduğu saygı kurumun da kalitesini belirler diye düşünüyorum.

Okulun fiziki şartları önemli elbette. Çocukların rahat hareket edebileceği sınıflar var mı? Bina düz ve geniş alanlardan mı oluşuyor? Öğrenci sayısı ile oda genişliği uyumlu mu? Isınma sistemi iyi mi, güvenliği iyi sağlanıyor mu? Çocukların nefes alabileceği bir bahçe, yeşil alan var mı? Yemekhane bazı kreşlerde binanın alt katlarında ve rutubetli olabiliyor. Kullanışlı bir bina, ferah, ışık alan kullanım alanları,  göz boyamak için konulan çeşitli oyuncaklardan ya da süslü püslü gösterilen sınıflardan daha önemli benim için.

Bunun yanı sıra, genel anlamda temizlik, özellikle tuvaletin, mutfağın hijyenik olması her aile için önemlidir diye düşünüyorum. Okulu gezerken, bu alanları görmek, kullanılan malzemeleri bilmek, yiyeceklerin sağlıklı olup olmadığını anlamak açısından önemli. Hemen hemen her okul ziyarete gittiğinizde yemek listesini veriyor. Yemek listesinde şekerleme, çikolata, hazır meyve suyu görmemek benim için olumlu bir puan oluyor.

Yapılan etkinliklere göz atmak da fikir verecektir. Etkinlikler çocukların yaratıcılığını destekliyor mu, düşünmeye sevk ediyor mu? Oyuncak odaklı bir oyun anlayışı mı var? Televizyon izleniyor mu? Bu soruların yanıtı beni tatmin edebilmeli.

Bütün bunlar bir yana benim için en önemli kriter belki de temizlik ve güvenlikten sonra öğretmenin özellikleri olacaktır. Ailesinden, güvende hissettiği ortamdan ayrılıp ilk kez okul tecrübesini yaşayacak bir çocuk için öğretmen hayati önem taşır. İleriki yıllarda okulu sevip sevmemesi, ne kadar istekli gideceği belki de ilk okul tecrübesine bağlı olacaktır. İlk görüşmeye gittiğinizde kısacık bir tanışma esnasında öğretmeni tanıyabilmek çok kolay olmuyor. Ama geçmiş okul tecrübesi, ne kadar süredir o okulda çalıştığı öğrenilebilir. En güzeli öğretmeni sınıfla birlikte gözlemleyebilmek olur elbette. Öğretmenin şefkatli ve sabırlı olması, tecrübesi önemli ama benim için önemli olan bir diğer şey de çocukların farklılıklarını fark edip ona göre bir yol izleyebiliyor mu? Kendi alanlarını oluşturmalarına izin veriyor mu? Kurallar çocukların hayatını kolaylaştırmak ve birbirlerinin haklarına saygı göstermeleri için mi koyuluyor yoksa öğretmenlerin rahatını sağlamak için mi? Okul ziyaretlerim esnasında bir okulda öğretmeni tanımak istediğimi söylediğimde, öğretmenlerin henüz sezon açılmadığı için sürekli orada olmadığını öğrendim. ‘Veliler öğretmeni tanımadan mı kayıt yaptırdılar?’ diye sorunca ‘Ooo öyle herkes öğretmeni tanımaya kalksa kayıt alamayız’ cevabını aldım. Öğretmeni tanımadan, en azından iki çift laf etmeden kayıt yaptıran velilerin, kayıt yaptırırken neyi baz aldığını merak ettim doğrusu.

Benim okul ziyaretlerim bu hafta sonlanacak. Ve nihayetinde bir karar vereceğim. Kafanızda oluşturduğunuz her şeyi bir okulda aynı anda bulmak mümkün olmadığında, içinize en çok sinen hangisi ise, iç sesisiniz size ne diyorsa ona göre karar verin derim. Çocuğumun burada mutlu olacağını hissediyorum diyebilmek en önemlisi. Rüzgar oldukça hareketli, çok konuşmayı seven bir çocuk. Umuyorum ve diliyorum ki konuşmasının teşvik edildiği, sorularına cevap alabildiği, hareket alanı bulabildiği ama aynı zamanda kuralları öğrendiği bir ortam olur onun için. İlk okul tecrübesinin hem veliler hem de çocuklar için güzellikler getirmesini diliyorum

16 Mart 2013 Cumartesi

Düştüm ama acımadı ki!

Geçen gün parkta yaklaşık üç yaşlarında bir çocuk koşarken yere düştü.  Neyse ki bir şey olmadı ama canının acıyacağı sertlikte bir düşüştü. Hızlıca yerden kalktı ve annesine koşup ‘hiç acımadı ki’ deyip üstünü başını temizlemeye başladı. Annesi de acımamasını onayladı ve ‘sen kocaman oldun artık acımaz tabi’ diyerek oğluna karşılık verdi. Oysa çocuğun gözlerindeki ifade hiç de acımadığını göstermiyordu. Daha çok acısını gizlemeye çalışan bir çocuk gördüm ben. Peki, neden acısını gizleme gereği duymuştu? Küçücük yaşında bunu nereden öğrenmişti?
Çocuklar doğdukları andan itibaren farklı şekillerde duygularını dile getirmeye başlarlar. Birinci yaşına kadar acıktığında, altı ıslandığında, uykusu geldiğinde ve mutlu olduğunda hissettiklerini ağlayarak ve gülümseyerek ifade etmeyi öğrenir. Eğer duygularına karşılık alıyorsa duygularını daha da çok ifade etmek ister. İki-üç yaşlarında ise duygusal gelgitler sıklıkla yaşanır. Ani duygusal değişimler gelişlimin de olağan bir parçasıdır aslında. Hayatı keşfederken farklı olaylar farklı şeyler hissettirir ve hızlıca da değişir. Daha sonraki dönemde hem ifade edilen hem de hissedilen duyguların yelpazesi genişler. Daha çok duygu daha çok sözcükle ifade edilmeye başlanır. Okul öncesi dönemde ise artık başkalarının da ne hissettiğine dair empati yapabilme becerisi gelişmeye başlar.
Doğal akışına bıraktığımızda hızlıca ve kolaylıkla duygular ifade edilir ama çoğunlukla işler doğal akışında ilerlemez. ‘Ayıplar, doğrular ve yanlışlar’ çocukların peşini bırakmaz. Olumlu duygular ifade edildiğinde çoğunlukla işler yolundadır ama öfke, kıskançlık ve acının ifade edilmesinden büyükler her zaman hoşlanmaz. Özellikle de okul öncesi dönemde çocuk duygularını yeni keşfetmeye başladığı ve olur olmaz (!) yerde ifade etmeye çalıştığında...  Biz yetişkinler olumsuz duygularımızı, bazen de olumlu duygularımızı, törpülemeyi ya da bunları gizlemeyi öğrenmiş olarak yetişkinler dünyasına adım atarız çoğu zaman. Oysa küçük çocuklar doğal akışında iyi ya da kötü diye nitelendirmez sadece hissederler. O nitelendirmeyi biz yaparız. ‘Sus ayıp yemek sevilmez mi?’, ‘Bak şimdi hiç oldu mu arkadaşımı istemiyorum denir mi?’, ‘ Acımaz acımaz geçmiştir o, bakayım, aa hiçbir şey yok.’ Çocuğun aldığı mesajlar şöyle olacaktır: ‘Demek ki ben ne hissettiğimi anlamıyorum.’ ‘Korkumu, acımı, öfkemi ifade etmemeliyim.’
Oysa duygularını ifade edebilmek, sahiplenmek sağlıklı gelişimin bir parçasıdır. Bastırılan duygular ilerleyen zamanda başka sorunlara yol açar. Bazen gerçekten bizi zorlayan zamanlarda duygularını dile getirebilirler, onlar adına mahcubiyet hissedebiliriz belki ama bu yetişkin düşünme şeklinin ürünüdür. Onların küçük yaşta ihtiyacı olan tek şey ifade edebilmek ve anlaşıldığını hissetmektir. Canım acıdı diyorsa acımıştır, korktum diyorsa korkmuştur, sevmedim diyorsa sevmiyordur. Yaşına ve gelişim dönemine göre bu duygular hakkında konuşmayı önerebiliriz.  ‘Korktuğunu görüyorum,bununla ilgili konuşmak ister misin?, ‘Burayı sevmediğini duyuyorum, nesi hoşuna gitmedi’ gibi cümleler çocuğa anlaşıldığını ve duygusunun kabul gördüğünü hissettirir.
Bazı çocuklar mizacı gereği duygularını daha az ifade ediyor olabilir. Onların duygularına ulaşmanın bir yolu da kendi duygularımızdan bahsetmektir. Çocukların en çok model alarak öğrendiğinden bahsetmiştim daha önce. Eğer biz duygularını pek rahat ifade edemeyen yetişkinlersek çocuklarımız da bunu öğrenmiş olabilir. Eğer gerçekten bizim canımız acımışsa ‘kapıya vurdum ve elim acıdı, canım yandı’ diyebiliriz,  gerçekten o gün sinirliysek gizlemeye çalışmak yerine ‘bugün çok sinirlendim’ diyebiliriz, üzgünsek üzüntümüzü ve mutluluğumuzu ve sevgimizi  dile getirmeyi deneyebiliriz.
Birkaç yöntem de oyun oynayarak denenebilir. Kitap okurken ya da çizgi film seyrederken oradaki karakterlerin duyguları hakkında konuşabilir ya da izlerken/ okurken çocuğumuzun ne hissettiğini sorabiliriz.  Çeşitli duyguları gösteren yüz ifadesi kartları oluşturup, bunlar üzerinde konuşabiliriz. Biraz daha büyük çocuklara bir tema verip bu duyguyu canlandırmasını isteyebiliriz.
Aslında çocukların duygularını ifade edebilmesi yetişkin olduklarında sağlıklı bir gelişim göstermelerinin temel ini oluşturur. Uygun bir ortam sağlandığında çocuklar kolaylıkla duygularını ifade etmeyi ve sahiplenmeyi öğrenirler zaten. Düştüğünde canının acıdığını gizleyen değil acıdığını kabul eden bir çocuk olmak, yetişkin olduğunda hislerini kabul eden, ifade eden bireyler olmayı kolaylaştırır. Duygularını ifade etmekte zorlanan yetişkinler de bir sonraki yazımın konusu olsun.


20 Şubat 2013 Çarşamba

Mart ayında Kişisel Gelişim Grubumuz yeniden başlıyor!

Bir grubu daha sonlandırmanın hüznü ve yeni bir gruba başlayacak olmanın heyecanıyla yeni grubun duyurusunu sizlerle paylaşmak isterim.Mart ayında başlıyoruz.İşte ayrıntılar:

KİŞİSEL GELİŞİM ÇALIŞMASI

‘Kendime Doğru Yolculuk’ Yaşantı Grubu

Kendini ifade edememek, toplum içinde konuşurken heyecanlanmak, gerektiğinde ‘hayır’ diyememek, başkalarıyla sağlıklı iletişim kuramamak, sürekli ‘başkaları ne der’ düşüncesiyle hareket etmek, sesini ve bedenini rahatça kullanamamak, kişinin kendini tanımaması ve dayatılmış davranış kalıplarıyla hareket etmesi sonucunda oluşur.

Bu grup bir psikolog ve bir oyuncu liderliğinde, doğaçlama, rol oynama gibi yaratıcı drama tekniklerinden ve psikolojik yaklaşımlardan birisi olan Gestalt yönteminden yararlanarak;

Kendi içimizde bütünleştiremediğimiz yanları keşfetmek,
Bedenimizi tanımak ve bize gönderdiği sinyallere anlam vermek,
Bedenimizi hareket ettirmenin yeni yöntemlerini bulmak,
Kalıplaşmış düşünce ve davranışlardan sıyrılıp yaratıcı düşünmeyi öğrenmek,
Kişilerarası iletişimimizde sürekli tekrar eden davranış kalıplarını fark etmek ,
Seçimlerimizi yeniden gözden geçirmek ,
Kendimizi daha iyi ifade edebilmek,
Hayatımızda kaygı yaratan durumları tespit etmek ve üzerinde çalışmak,
‘Şimdi ve burada’ duygu, düşünce ve davranışlarımızı uyumlu hale getirebilmek ve geliştirmek için içsel dünyamıza bir yolculuk fırsatı sunar.

Kısacası “Kendime Doğru Yolculuk Yaşantı Gurubu’ sizi içten ve güvenilir bir ortamda paylaşımda bulunup değişim için bir adım atmaya davet ediyor.

Çalışmalarımız her hafta gevşeme egzersizleriyle başlayacak.Birbirimize ve çalışmaya ısındıktan sonra her hafta bir temayı teorik olarak ele alacağız.Daha sonra bu temaya uygun olarak psikolojik çalışmaları ve drama çalışmalarını yapacağız.Günü özetleyeceğiz ve meditatif egzersizlerle günü sonlandıracağız.

Katılımcı Sayısı: En fazla 10-12 kişi
Süre: 12 hafta, haftada üç saat
Yer: Trabzon Devlet Tiyatrosu ‘Halil Ayan Salonu’
*Grup yetişkinlere yöneliktir.
**Düzenli katılım beklenmektedir. Katılımcı sayısı sınırlıdır. Katılım için kesin kayıt yaptırılması gerekmektedir.
***Grubun çarşamba günleri toplanması planlanmaktdır.Kesin gün ve saat grup tamamlandıktan sonra belirlenecektir.
****Katılmayı düşünen kişilerle ön görüşme yapılacaktır.
Ayrıntılı bilgi ve kayıt için:
0 505 5628223 kendimedogruyolculuk@gmail.com

Grup Liderleri:
Serra Görgün, Uzman Psikolog
1979 Trabzon doğumludur. İstanbul Bilgi Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nü 2003’de bitirdi. Lisans eğitiminin son senesinde İstanbul Tıp Fakültesi’nde ‘Bağımlılık Terapisi’ eğitimi aldı. Aynı sene İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Bağımlılık Polikliniği’nde çalışmaya başladı ve iki sene burada Bağımlılık Danışmanlığı yaptı. 2005’den itibaren Karadeniz Teknik Üniversitesi ‘nde öğrencilere ve personele danışmanlık hizmeti vermektedir. Gestalt Terapi ve Bilişsel Davranışçı Terapi Eğitimlerine katılmış olup danışanlarına bu iki yaklaşımı sentezleyerek destek vermektedir. 2010 yılında K.T.Ü’de Sağlık Psikolojisi Yüksek Lisansı’nı ‘Madde kullanımı ve anne babaya bağlanma biçimleri’ konulu tez çalışmasıyla tamamlamasının yanı sıra 2010-2011 eğitim döneminde K.T.Ü. Hemşirelik Bölümü’nde ders vermiştir. Kasım 2011’den itibaren çocuklara yönelik ‘Trabzon Oyun Grubu’ adı altında gelişimi destekleyici anneli oyun grupları düzenlemektedir. Aynı zamanda K.T.Ü. Engelli Öğrenci Birimi Yönetim Kurulu Üyesidir. www.serragorgun.blogspot.com

Duygu Dokgöz, Tiyatro Oyuncusu
1979 Trabzon doğumludur. Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalı’nı 2003’ de bitirdi. Lisans eğitimi sırasında Erzurum Devlet Tiyatrosu’nda çeşitli oyunlarda rol aldı. Mezuniyetinden hemen sonra Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda ‘sözleşmeli mezun sanatçı’ olarak çalışmaya başladı. 2003–2011 yılları arasında Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda toplam 25 oyunda çeşitli rollerde görev aldı. Devlet Tiyatroları’nın 2010 yılında açmış olduğu Sanatçı sınavını kazanarak Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda Kadrolu sanatçı olarak çalışmaya başladı. 2004’ den itibaren Trabzon’da çeşitli okullarda, kurum ve kuruluşlarda, Diksiyon ve Drama eğitimi vermektedir.


29 Ağustos 2012 Çarşamba

Beş Yaşında Okullu Olmak!


Okullar yakında açılacak. Beş yaşında çocuğu olan aileler endişeli. Bir karar vermeleri gerekiyor. Çocuğumu okula göndermeli miyim yoksa göndermemeli miyim? Çocuğu beş buçuk yaşında olanlar ise başka bir karar vermeli: Çocuğumun okula gitmemesi için sağlık raporu almalı mıyım almamalı mıyım?

Özel okullar birer birer açıklamaya başladı, okullarını bu yeni siteme göre nasıl düzenlediklerini. Fiziki şartları iyileştirdiklerini, müfredatı yeniden gözden geçirdiklerini kısaca işi kolaylaştırmak için ellerinden geleni yaptıklarını. Peki ya, Anadolu’nun dört bir yanındaki devlet okulları… Yaş sınırı eski düzenindeyken bile yeterlilik sağlamaktan yoksun ‘devletin okulları’…Onların hangi biri yeterli düzenlemeyi yapabilecek sizce? Hadi ortalama şartlara sahip bir devlet okulunda yaşanabilecek olanları düşünelim. Beş yaşında, kendi yaş grubuna göre normal gelişim gösteren ama kendisiyle arasında neredeyse iki yaş fark olan çocuklarla  aynı sınıfta eğitim görmeye çalışan bir çocuk…Karşısında bu yaş grubuyla tam olarak ne yapacağını bilemeyen bir öğretmen. O da doğal olarak ‘bilemeyen’ kategorisinde çünkü bildiğim kadarıyla her sene öğretmenlerin aldığı iki haftalık seminer dışında fazlaca ek bir eğitimden geçmedi ilkokul öğretmenleri bu yeni sitem için. Yani iki bilinmeyenli bir denklem!

Bu yaş grubunda bir çocuktan sık sık şu sesler duyulacaktır: ‘Öğretmenim çişim geldi’, ‘Öğretmenim acıktım’, ‘Öğretmenim sıkıldım’, ‘Öğretmenim anneme gitmek istiyorum, 'Öğretmenim oyun oynamak istiyorum'. Öğretmenin tüm taleplere tek tek yetişip yetişemediğini bir kenara koyarsak, çocuğun kendi ihtiyaçlarının farkında olması ve kendini ifade edebilmesi sevindirici elbette. Peki her çocuk bu sürece hızlıca adapte olabilecek mi? Birden bire kendinden yaşça büyük birçok çocukla ve her ne kadar esnetildiği söylense de kurallı ve kalabalık bir ortamda kendini ifade edebilecek, ihtiyaçlarını dile getirebilecek mi? Eğer anaokulu tecrübesi de yaşamamışsa anneden, evden ayrılmaya kolayca uyum sağlayabilecek mi? İşler yolunda gitmediğinde öğretmen ne yapacağını bilecek mi? Tuvalete gitmek istediğinde, eğer boyu kendine göre ayarlanmamış bir lavabo ve tuvaletle karşılaşırsa işini kendi başına halledemediğinde yardım isteyecek mi? Sıraya oturduğunda içine gömülecek mi? Yaşı büyük arkadaşlarıyla kendini kıyasladığında yapamadıklarına üzülecek mi? Kendi başına yapamadıklarının sayısı artınca hayal kırıklığı yaşayacak mı? Sırt çantası bedenine, içindekiler taze beynine fazla gelecek mi? Ve en önemlisi bu tecrübe sonraki yıllarda okula ve çevresine karşı tutumunu olumsuz etkileyecek mi?

Çok mu karamsar bir tablo çizdim? Sanmıyorum. Anadolu’nun birçok yerinde devlet okullarının ve öğretmenlerin bu birkaç aylık süre zarfında yeterli hazırlığı yapmış olması mümkün olamayacağına göre yukarda bahsettiğim tablo hiç de abartılı değil. Soruların cevaplarını ise size bırakıyorum.

İşin bir de ‘rapor alma’ kısmı var. Eğer çocuğunuz beş buçuk yaşındaysa, okula başlamak için fiziksel ve psiko-sosyal açıdan yeterli olmadığını gösterecek bir raporunuz varsa başlama yaşını erteleyebiliyorsunuz. Peki, bu raporlar çocuğu etiketlemiyor mu? Çocuk ilerde neler olup bittiğini anladığında ‘ben raporluyum’ ‘sen raporsuzsun’ karmaşası yaratmayacak mı? Aslında kendi yaşlarına ve düzeylerine göre yeterli gelişim içerisindeyken ve yetersiz olan ‘eğitim sistemi’ olduğu halde raporu alan neden çocuklar, bunu anlamak zor.

Peki, beş yaşında eğitim olur mu? Olur. Çok da güzel olur ama bu şekilde alelacele değil. Altyapıyı hazırlayarak, öğretmenleri eğiterek, ebeveynleri hazırlayarak, okul öncesini buna hizmet edecek hale getirerek. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim Montessori eğitimi Avrupa’da birçok ülkede ilköğretim düzeyinde veriliyor. Karma yaş grupları bu eğitim sisteminin temel taşlarından birisi. Ama aradaki en büyük fark, bu eğitim siteminin, bu alanda uzman öğretmenlerle, bireysel farklılıklara saygı gösteren, kıyaslanmaya fırsat vermeyen bir ortam sağlaması. Bu ve benzer alternatif eğitimlerle eğitim yaşının aşağıya çekilmesi ve karma bir eğitim anlayışı oluşturulması oldukça faydalı olabilir. Mesele ‘Biz yaptık, oldu’ düşüncesinden uzak sağlıklı ve işlevsel eğitim verebilmek, çocukları deneme tahtasına çevirmemek. Sanırım bu süreçte bekleyip görmekten başka seçeneğimiz yok. Umarım bu eğitim ve öğretim yılı hem çocuklar hem de aileleri için mutlu ve hasarsız geçer.   

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Trabzon Oyun Grubu Güz Programı

Trabzon Oyun Grubu Ekim'de yeniden başlıyor:

0-6 yaş dönemi ilgi ve algının çok açık olduğu bir dönemdir. Çocuk, uygun bir ortam sağlandığında, doğal ve içten gelen bir şekilde hayata hazırlanır, gerekli donanımları kazanır. Kısaca çocuklar için oyun sadece eğlence değil yaşamın ta kendisidir!

Trabzon Oyun Grubu ;
• Çocuğunuzun yaşıtlarıyla bir arada kaliteli zaman geçirmesini,
• Alternatif materyallerle ve uzman psikolog eşliğinde, zihinsel, dil, hareketsel ve duygusal becerilerin gelişimine katkı sağlamayı amaçlıyor.

• Oyun grupları haftada 1 gün ve 1,5 saat olmak üzere, en fazla 6 çocuk ve annelerinden oluşmaktadır.
• Oyun saatinin ilk yarım saati çocuklar kendileri için seçilmiş materyallerle diledikleri gibi zaman geçirerek serbest oyun oynayacaktır. Bu süreç temalı çalışmalarımıza zemin hazırlama ve ısınma sürecidir.

• Sonraki 1 saatte ise haftanın programı uygulanacaktır.

• 28-36 ay ve 3 yaş+ olarak iki ayrı yaş grubu için gruplarımız vardır
Uzm.Psk.Serra Görgün

Güz Programı
1.Hafta- Doğayı Tanıyorum-Mevsimlerden Sonbahar
2.Hafta-RENKli oyunlar oynuyorum
3.Hafta- Atık Malzemeleri Değerlendiriyorum
4.Hafta- Ritim-Müzik çalışmaları yapıyorum: Haftanın Konuğu: Serkan Kırmızı-Davulumdan Masallar; Davulumdan Masallar

; masal anlatıcısının aynı zamanda müzikler yaparak oyunlar yaratması ve bu oyunlara, müziklere çocukların katılmasını amaçlayan bir çalışmadır.
(https://www.facebook.com/
pages/Davulumdan-Masallar/234249196660173)
 5.Hafta:-Sayılar oyunlarımın içinde
6.Hafta- Üçgen-Yuvarlak – Kare şekilleri tanımak şahane
7.Hafta:-Hayvanlar oyunlarımın baş kahramanı
8. Hafta-Alternatif malzemelerle boyama yapıyorum
9.Hafta-Minik parmaklarım çalışıyor
10.Hafta-Hopluyorum, zıplıyorum, yakalıyorum

Ayrıntılı bilgi için: trabzonoyungrubu@yahoo.com'a mail atabilirsiniz.
https://www.facebook.com/pages/Trabzon-Oyun-Grubu/174027646006041

*Bu oluşumu başlatmam için beni yüreklendiren ve programın içeriğine katkıda bulunan sevgili arkadaşım, meslektaşım ve oyun grubu moderatörü Iraz Toros Suman’a https://www.facebook.com/groups/164715057779/ teşekkürü borç bilirim
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...