Okullar yakında açılacak. Beş yaşında çocuğu olan aileler
endişeli. Bir karar vermeleri gerekiyor. Çocuğumu okula göndermeli miyim yoksa
göndermemeli miyim? Çocuğu beş buçuk yaşında olanlar ise başka bir karar
vermeli: Çocuğumun okula gitmemesi için sağlık raporu almalı mıyım almamalı
mıyım?
Özel okullar birer birer açıklamaya başladı, okullarını bu
yeni siteme göre nasıl düzenlediklerini. Fiziki şartları iyileştirdiklerini,
müfredatı yeniden gözden geçirdiklerini kısaca işi kolaylaştırmak için ellerinden
geleni yaptıklarını. Peki ya, Anadolu’nun dört bir yanındaki devlet okulları…
Yaş sınırı eski düzenindeyken bile yeterlilik sağlamaktan yoksun ‘devletin
okulları’…Onların hangi biri yeterli düzenlemeyi yapabilecek sizce? Hadi ortalama
şartlara sahip bir devlet okulunda yaşanabilecek olanları düşünelim. Beş
yaşında, kendi yaş grubuna göre normal gelişim gösteren ama kendisiyle arasında
neredeyse iki yaş fark olan çocuklarla aynı sınıfta eğitim görmeye çalışan bir çocuk…Karşısında
bu yaş grubuyla tam olarak ne yapacağını bilemeyen bir öğretmen. O da doğal
olarak ‘bilemeyen’ kategorisinde çünkü bildiğim kadarıyla her sene
öğretmenlerin aldığı iki haftalık seminer dışında fazlaca ek bir eğitimden
geçmedi ilkokul öğretmenleri bu yeni sitem için. Yani iki bilinmeyenli bir
denklem!
Bu yaş grubunda bir çocuktan sık sık şu sesler duyulacaktır:
‘Öğretmenim çişim geldi’, ‘Öğretmenim acıktım’, ‘Öğretmenim sıkıldım’,
‘Öğretmenim anneme gitmek istiyorum, 'Öğretmenim oyun oynamak istiyorum'. Öğretmenin tüm taleplere tek tek yetişip
yetişemediğini bir kenara koyarsak, çocuğun kendi ihtiyaçlarının farkında
olması ve kendini ifade edebilmesi sevindirici elbette. Peki her çocuk bu
sürece hızlıca adapte olabilecek mi? Birden bire kendinden yaşça büyük birçok
çocukla ve her ne kadar esnetildiği söylense de kurallı ve kalabalık bir
ortamda kendini ifade edebilecek, ihtiyaçlarını dile getirebilecek mi? Eğer
anaokulu tecrübesi de yaşamamışsa anneden, evden ayrılmaya kolayca uyum
sağlayabilecek mi? İşler yolunda gitmediğinde öğretmen ne yapacağını bilecek
mi? Tuvalete gitmek istediğinde, eğer boyu kendine göre ayarlanmamış bir lavabo
ve tuvaletle karşılaşırsa işini kendi başına halledemediğinde yardım isteyecek
mi? Sıraya oturduğunda içine gömülecek mi? Yaşı büyük arkadaşlarıyla kendini
kıyasladığında yapamadıklarına üzülecek mi? Kendi başına yapamadıklarının
sayısı artınca hayal kırıklığı yaşayacak mı? Sırt çantası bedenine, içindekiler
taze beynine fazla gelecek mi? Ve en önemlisi bu tecrübe sonraki yıllarda okula
ve çevresine karşı tutumunu olumsuz etkileyecek mi?
Çok mu karamsar bir tablo çizdim? Sanmıyorum. Anadolu’nun birçok
yerinde devlet okullarının ve öğretmenlerin bu birkaç aylık süre zarfında
yeterli hazırlığı yapmış olması mümkün olamayacağına göre yukarda bahsettiğim
tablo hiç de abartılı değil. Soruların cevaplarını ise size bırakıyorum.
İşin bir de ‘rapor alma’ kısmı var. Eğer çocuğunuz beş buçuk
yaşındaysa, okula başlamak için fiziksel ve psiko-sosyal açıdan yeterli
olmadığını gösterecek bir raporunuz varsa başlama yaşını erteleyebiliyorsunuz.
Peki, bu raporlar çocuğu etiketlemiyor mu? Çocuk ilerde neler olup bittiğini
anladığında ‘ben raporluyum’ ‘sen raporsuzsun’ karmaşası yaratmayacak mı?
Aslında kendi yaşlarına ve düzeylerine göre yeterli gelişim içerisindeyken ve yetersiz
olan ‘eğitim sistemi’ olduğu halde raporu alan neden çocuklar, bunu anlamak
zor.
Peki, beş yaşında eğitim olur mu? Olur. Çok da güzel olur
ama bu şekilde alelacele değil. Altyapıyı hazırlayarak, öğretmenleri eğiterek,
ebeveynleri hazırlayarak, okul öncesini buna hizmet edecek hale getirerek. Daha
önceki yazılarımda bahsettiğim
Montessori eğitimi Avrupa’da birçok ülkede ilköğretim düzeyinde veriliyor.
Karma yaş grupları bu eğitim sisteminin temel taşlarından birisi. Ama aradaki
en büyük fark, bu eğitim siteminin, bu alanda uzman öğretmenlerle, bireysel
farklılıklara saygı gösteren, kıyaslanmaya fırsat vermeyen bir ortam sağlaması.
Bu ve benzer alternatif eğitimlerle eğitim yaşının aşağıya çekilmesi ve karma
bir eğitim anlayışı oluşturulması oldukça faydalı olabilir. Mesele ‘Biz yaptık,
oldu’ düşüncesinden uzak sağlıklı ve işlevsel eğitim verebilmek, çocukları
deneme tahtasına çevirmemek. Sanırım bu süreçte bekleyip görmekten başka
seçeneğimiz yok. Umarım bu eğitim ve öğretim yılı hem çocuklar hem de aileleri
için mutlu ve hasarsız geçer.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder