Hayatı erteleyenlerden bahsediyorum. ‘O anı’ yaşamak yerine hep bir sonrasını bekleyenlerden. Evet, evet içimizden birilerinden ….Hiç düşündünüz mü, çevremde kaç kişi işini severek yapıyor diye. Hadi, boş verin başkalarını kendinize bir bakın. Ayağım geri geri mi gidiyor işe giderken yoksa keyifle mi gidiyorum? Saatleri mi sayıyorum yoksa saatlerin keyfine mi varıyorum. Gözüm hep masa üstündeki takvimde tatil günlerine mi odaklı, yoksa yaşadığım günde miyim? İçinizden ‘kim beklemez tatili’ dediğinizi duyar gibiyim. Hayır, benim bahsettiğim o değil. Tatilleri sevenlerden değil, işini sevmeyenlerden bahsediyorum…Her pazartesi güne, bu gün ne zaman bitecek, ne zaman cuma gelecek diye başlayanlardan, ‘anı’ yaşamayanlardan, yaşadıkları günden keyif almayanlardan, boşa geçirilen hayatlardan…Neden mi boşa geçirilen? Kabaca bir hesapla insan ömrünün ortalama 8000 günü işte geçiyor. Düşünsenize işini sevmeyen biri bu 8000 günü, bu gün ne zaman bitecek diye karşılıyor. 8000 günü çöpe gidiyor. İnsan ömrü, günlerini çöpe atacak kadar uzun mu?
İşim üniversite öğrencileriyle sık sık bir arada olma fırsatı sunduğu için, onların üniversiteye giriş sürecini dinleme fırsatım oluyor. Duyduklarım pek iç açıcı değil ne yazık ki. Çoğu ya aile ya hoca yönlendirmesiyle bölümlerini seçmişler. Ya da piyangodan ne çıkarsa yöntemiyle. Elbette, piyangodan her zaman büyük ikramiye çıkmıyor. Oysa o an verdikleri karar, hayatlarının büyük bir bölümünü etkileyecek olan mesleklerini seçmeye yönelik. Bir başkasının senin üzerinde seçim hakkı olamayacak kadar önemli değil mi? Üniversite sınav sistemindeki çarpıklıklardan bahsetmeyeceğim burada. Mesele var olan şartlara göre seçimler yapabilmek. Seçimler yapabilmek için ailenin seçimlerine saygı duyduğu bir ortamda yetişmek gerekir elbette, seçim yapabilir bir insan olabilmek için seçimlerinin farkında olmak da. Neden bu bölüm diye sorun üniversiteye hazırlananlara. Gerçekten kaç kişi seçtiği ( ya da kendisi için seçilen) bölümü gerçekten tanıyor? Kaç kişi ne istediğini gerçekten biliyor? Şimdinin mutsuz üniversite öğrencileri, geleceğin mutsuz çalışanları olacak belki de.
Üniversiteye girerken yaptıkları yanlış seçime rağmen hayatlarını istedikleri gibi yönlendirebileceklerini günün birinde fark eden iki kişiden bahsedeceğim size. İlki Ayşegül Köksal, lise arkadaşım. İçinde hep bir cevher olan, yaratıcılık kanında olan, ama yıllarca bunu görmezden gelen arkadaşım. Üniversitede işletme okuyor. Okurken kendisine uygun olup olmadığını hissediyor mu bilmiyorum. Ama belli ki bir gün fark ediyor. Bir süre evde oturduktan ve birkaç kendine uygun olmayan iş deneyiminden sonra, asıl isteğinin moda olduğuna karar veriyor. Ya da hep istediği şeyi ortaya çıkarıyor diyelim. Otuz yaşından ve bir çocuktan sonra, moda üzerine eğitim alıyor. Gönülden sevdiği için mutlu oluyor. Mutlu olduğu için de üretiyor. Yasemin Öğün ile birlikte Mybestfriends adıyla kendi markalarını yaratıyorlar. Ve gözleri ışıldıyor, tüm sevdiği işi yapanlar gibi. İkincisi Gülçin Eren. Onun hikâyesine daha yakından tanığım çünkü aynı üniversitede okuduk. O da Uluslararası Finans’ı ‘ismi havalı’ geldiği için okuyor. Okurken kendine uygun olmadığının hep farkında. Hep mimar olmak istiyor. Olanlara gıpta ediyor. Birkaç mutsuz iş deneyiminden, iki çocuktan ve otuzundan sonra mimarlık okumaya başlıyor. Henüz yolun başında ama hep istediği şeyi yapmanın huzurunda.
Bir gün bana bir cümle söyledin!O cümle ile hayatımı değiştirdim.Sözcüklerin aklımda kalmasa da,ifade ettikleri anlam hala motivasyon kaynağım:
YanıtlaSil"Afacan, kalk, yürü ve ne olman gerekiyorsa onu ol...Artık bekleme!"
Teşekkür ederim canım benim!
Sen içinde olanı ortaya çıkardın,birgün zaten çıkacaktı, benim de katkım olmuşsa ne güzel:)
Silyazıyı okuduktan sonra bir kez daha emin oldum ki, meslek hayattaki en önemli ve fakat acemice yapılan seçimlerden biri. ayaklar geri geri giderken, akılda bir sürü başka ampuller yanarken, sevmeden çalışmak da hayli zor bir durum. tecrübe etmiş birisi olarak, yakından biliyorum:) bu yazı tam da doğru yerden bakmış olaya; konu her ne olursa olsun, eğer durumdan memnun değilsen, değiştirmek için elinden geleni yap.. en azından yapmayı dene. ben de tammmamen aynı fikirdeyim:)
YanıtlaSil