Bu aralar yakın çevremde kardeş çatışmalarına tanık
oluyorum. Ailelerin endişelerini ve çıkmazlarını görüyorum. Her ne kadar
masallar, leylek bebeği getirir, aile bireyleri onu sevgiyle kucaklar, mutluluk
içinde yaşarlar dese de… Çoğunlukla, yeni bir bebek geldiğinde, masallardaki
gibi tozpembe bir tablo beklemez ev halkını. Anne baba hem yeni gelen bebek hem
de diğer çocuk arasında mekik dokumaya, denge kurmaya çabalar. Biz nerede
yanlış yapıyoruz? Neden birbirlerine alışamadılar soruları meşgul eder
zihinleri. ‘Galiba kardeşini kıskanıyor’ düşüncesi dile getirilmeye başlanır
yavaş yavaş.
Aslında aylar öncesinden birçok evde ‘ağabey/ablayı duruma
hazırlama’ egzersizleri yapılır. Annenin karnı büyümeye başladıkça orada bir
bebek olduğu anlatılır, büyük çocuk hazırlıklara dahil edilir. Ama bebek dünyaya geldiğinde evdeki hesap
çarşıya uymaz çoğu zaman. Onca çabaya rağmen büyük çocuğun halinde tavrında bir
değişiklik, huzursuzluk, bebeği sevme görüntüsünün altında ‘sıkıştırma’ ve daha
önce olmayan hırçın davranışlar görülebilir. İşte bu noktada ‘biz nerde yanlış yaptık’ düşüncesi
beliriverir. Biz yetişkin bakış açısıyla aylarca her şeyi anlattığımızı, O’nun
da anladığını varsayarız. Hamilelik sürecinde her şey yolundadır çünkü. O’nu
seveceğini, beklediğini söylüyordur. Oysa küçük çocuklar, özellikle üç yaş
öncesi, somut olarak görmeden, anlam vermekte zorlanırlar. Anne ne kadar
anlatırsa anlatsın, hayatlarında nasıl bir değişiklik olacağını, yaşanacak
süreci ve özellikle de bebeğin artık geri gitmeyeceğini önceden kestiremezler.
Önceleri her şey yolunda görünebilir ama asıl mesele O’nun kalıcı olduğunu
anladıkları zaman ortaya çıkar! Artık sevgi ve ilgi bölünecektir, her ihtiyaç
duyduklarında anne orada olamayacaktır ve önceden saatlerce oyun arkadaşı olan
anne artık zamanı ekonomik kullanmak zorundadır. Bizlerin bile değişiklikler
karşısında yaşadığımız tedirginliği düşünecek olursak, tek odak noktası annesi
olan bir çocuğun bu yeni düzen karşısında bocalamasını anlamak hiç de zor değildir.
Öncelikle bu sürecin doğal olduğunu kabullenmek ve onların gözünden
dünyayı görebilmek gerekir. Çocuğumuz eğer üç yaşından küçükse, çok uzun
uzadıya açıklamalar yapmak yerine, kısa ve net açıklamalar yapmak ve kardeşi
olan akranlarıyla zaman geçirmesini sağlamak uygun olacaktır. Daha büyük çocuklara
ise bunlara ek olarak daha ayrıntılı açıklamalar yapılabilir. Doktor kontrollerine
eşlik ettirilebilir, ultrason görüntüleri gösterilebilir, hazırlıklara dahil
edilebilir, soru sormasına ve duygularını paylaşmasına fırsat tanınabilir.
Beklenen gün geldiğinde ise, evde bir telaş olacağını
düşünecek olursak, öncesinde bu dönem için iyi bir planlama yapmak işe
yarayacaktır. Anne hastanedeyken diğer çocukla kimin ilgileneceği, annenin
yoğun olduğu ve belki bakıma muhtaç olacağı ilk dönemlerde evde kimin büyük çocukla
iletişim halinde olacağı gibi konular önceden planlanırsa büyük çocuk kendini
güvende hissedecektir. Aile için en özel anlardan biri belki de, bebekle ilk
kez tanışma anıdır. Hasretle beklenen ve çoğunlukla duygu yoğunluğu yaşanan o
anda, büyük çocuk da kendi içinde bir bekleyiştedir aslında. Eğer mümkünse O’nu
da o ana dahil etmek gerekir. Annenin kucağına bebeği ilk aldığı anda diğer
çocuğuyla da ten temasında olması rahatlatıcı olacaktır. Bu süreç her zaman çok
kolay atlatılamayabilir elbette. ‘Anneciğim
ben kardeşimi çok seviyorum’ derken bir yandan canını acıtmaya çalışabilir. Bazı
çocuklar duygularını saklamadan ‘Ben onu istemiyorum, gitsin’ diyebilirken,
bazıları da çevre tarafından uygun görüleceğini bildikleri davranışların altına
sığınarak kaygılarını yaşarlar; sarılırken sıkıştırmak, öperken ısırmak,
acıtmak gibi. Yaşı büyük olan çocuklarla duygularını konuşmak, endişelerini
anlamaya çalışmak uygun olur. Fiziksel olarak zarar verdiğini gördüğümüzde kısa
ve net bir açıklamayla o ortamdan uzaklaştırmak ama yaşananlara çok da büyük
tepkiler verip olayları daha da büyütmemek gerekir. ‘Sen büyüksün kardeşine ver’ ya da ‘Sen ablasın / ağabeysin böyle yapmak sana
yakışmıyor’ tarzı yaklaşımlar istediğimiz gibi sonuç vermeyebilir. Yaşı daha
büyük olsa da bu, onun bir çocuk olduğu gerçeğini değiştirmez. Gerçekten paylaşmak
istediğinde, gerçekten kardeşine sarılmak istediğinde, gerçekten bize yardım
etmek istediğinde yapması bizim zorlamamızla yapmasından çok daha etkili olur. İşin
içinde fiziksel bir temas olmadığı sürece taraf tutmamak ve kendi iç
düzenlerini oluşturmaları için onlara fırsat vermek gerekir. Uygun ortam
sağlandığında bir süre sonra iç dengeyi kuracaklardır. Aslında ihtiyaç
duydukları şey çoğu zaman, bizimle eskisi gibi vakit geçirmek ve kendisinin
hala bizim için değerli ve önemli olduğunu bilmektir. Çoğu zaman bunu bildiğini
varsayarız. Oysa onlar yeniden ve yeniden bunu duymaya ve görmeye ihtiyaç duyarlar.
O yüzden tüm zorluğuna rağmen büyük çocukla birebir zaman geçirmeye özen göstermek,
paylaşımda bulunmak ona iyi hissettirecektir. Bazen büyük çocuğu memnun etmek
için akrabalar ya da aile dostları büyük çocuğun yanında bebek hakkında olumsuz
konuşmayı seçerler. Bu tür konuşmalar aralarındaki rekabeti arttırmaktan ve
çatışmayı körüklemekten başka bir şeye yaramaz diye düşünüyorum.
Tüm diğer duygular gibi kıskançlık duygusu da doğal ve insana
özgüdür. Biz yetişkinler toplumsal kurallarla kıskançlığımızı bastırmayı ya da
baş etmeyi öğreniyoruz. Çocuklar ise bu duyguyla baş etmekte zorlanabiliyorlar.
Hissettiklerinin doğal olduğunu fark edip onlara duygularını ifade etme şansı
tanıdığımızda, duygularıyla uygun şekilde baş etme yollarını gösterdiğimizde bu
süreç çok daha kolay atlatılacak ve yıllar sürecek beraberliğin tohumları
sağlam atılacaktır. Aslında sadece onların gözünden dünyaya bakabilmek ve
ihtiyaçlarını görebilmek bile çok şey değiştirir. Tüm bu olumsuz davranışlarla
ne istiyor, ne anlatmaya çalışıyor olabilir diye bakabildiğimizde çözüme daha
yaklaşmış oluruz.